27 Nisan 2013 Cumartesi

EKL Mezunları 1: Türkiye'nin ilk kadın arkeologu Jale İnan


Prof. Dr. Jale İnan ve eşi Prof. Dr. Mustafa İnan




Onunla 'dostluğumuz' hasbelkader komşuluğumuzla başladı. O dünyaca ünlü bir arkeoloji profesörüydü. Hastalığından (Parkinson) dolayı, elektrikli olmasına rağmen daktilosunu kullanamıyordu. Bu yüzden ben onun kazı raporlarını hazırlamasına yardım ederdim, bir tür sekreter olarak.
Henüz bir üniversite öğrencisiydim.

Bu topraklardaki her değer bizim değil mi?

Edebiyat Fakültesinde arkeoloji bölümü başkanı olduğu sıralardaydı. Fakültenin ünlü sağcı profesörlerinden biri ona “Bırakın bu Romalıları Jale hanım,” demiş bir gün. “İslam tarihiyle uğraşın.” Bu toprakların zenginliklerini gün ışığına çıkarmaya ömrünü adamış bu kadın bu bağnazca sözlerden çok etkilenmiş, bunları hem de bir profesörden duymak onu çok üzmüştü.

Çalışkan ve becerikli
Çalışma ve meslek aşkının ne demek olduğunu ondan öğrendim. Bilenler bilir, savaş içindeki Hitler Almanyası’nda yabancı öğrenci olarak uzun yıllar geçirmişti. Çoğu öğrenci geri dönmesine rağmen o savaşın yokluklarına dayanmayı bilmişti. O günlerle ilgili anılarından biri onun binicilikte ne kadar usta olduğunu gösteren güzel bir örnektir. Spor dersi zorunluymuş. O da minyon olması dolayısıyla binicilik dersleri alıyormuş. Birgün at binerken atı çok alçak bir geçide doğru ilerlemiş. Geçmeye kalksa düşüp sakatlanması işten değilmiş fakat atı geri çevirmesi de mümkün olmamış. O da aklına gelen tek çareyi uygulamış ve atın karnına doğru kayarak oradan sağ salim kurtulmayı başarmış.

Cesur
Hastalığına ve ilerlemiş yaşına rağmen hayat verdiği eski Side köyünden, Perge antik kentinden ve neredeyse sadece onun bulduğu yapıtlarla dolu olan Side ve Antalya Müzeleri üzerinden esirgeyiciliğini, koruyuculuğunu, sonsuz sevgisini hiç eksiltmedi. Bana anlattığı bir başka anısı da Side’de korkunç bir kazada yüzünün yarılmasıyla ilgilidir. Sanırım 50’li yıllarda, yüzünden yaralanıyor. Antalya’ya gidiyorlar ama doktorlar yokluk yılları olduğundan morfin bulamıyorlar ve yüzü morfinsiz dikiliyor! Gıkını çıkarmayan bu ufak tefek genç kadının cesaretine doktorlar hayran kalıyor.

Ödenek bulma becerisi
Kazı için ödenek bulamamak en büyük derdiydi her zaman. Side kazıları için kişisel dostluklarını kullanarak Amerikalılar kanalıyla bazı yardımlar alabiliyordu. Side’de Apollon anıtının mermer sütunlarının binlerce yıl önceki gibi tekrar ayağa kaldırılabilmesi bu sayede oldu. Bu sütunlar şimdi bütün görkemiyle güneşin doğuşunu selamlıyorlar. Amerikalı Side dostlarından Washinton Post gazetesi editörü Alfred Frindly ve eşinin Side’de bir yazlıkları vardı. (Bu Türk dostu talihsiz çiftten Alfred kanser olduğunu öğrenince intihar etmiş, Türk dostu eşi ise o kadar yardım ettiği, halkını dost bildiği Side’de ve ne acıdır ki muhtemelen para için öldürülmüştü. Friendly’lerin salonu denizle iç içe, kapısı bacası yokmuş gibi duran bir yazevi vardı. Burada Avrupalı gazeteci, edebiyatçı dostlarını ağırlıyorlardı. Bn. Friendly o uzun, uçuşan elbiseleri içinde hep biraz Zelda’yı, Hemingway grubunu, Amerika’dan kaçmış Amerikalıları hatırlatırdı insana.)

İnsan yanı
Günlerce gecelerce birlikte çalışır, yemek yer, sohbet eder, gene çalışırdık. Gece evime çıkarken mutlaka şekerlikte duran çikolatalardan birkaç tane avucuma sıkıştırır, gülümseyerek “zıbar-yat’lık bunlar” derdi. Çikolata yiyerek daha güzel uyuyabileceğime inanırdı. Parasız bir öğrenci için ne nimet!
2001 yılında onu kaybettiğimizi bir gazete haberinden öğrendiğimde o kadar uzaktaydım ki cenazesine bile yetişemedim. O gün herkes gittikten sonra Zincirlikuyu’ya varabildim. Eşinin yanında toprağa verilmişti. Mezarında öğrencilerinin taze çiçekleriyle.

Hiç yorum yok: